30 Kasım 2011 Çarşamba

Al Deniro



Yanlış hatırlamıyorsam onunla ilk defa “The Devils Advocate” filmiyle tanışmıştım.

İçimden bir ses şeytanın bu kadar karizmatik ve bu kadar hayranlık uyandırıcı bir şey olamayacağını söylüyordu. Ama izledikçe ona hayran olmamak mümkün değildi.




O meşhur son sahnede karşısında oturduğum televizyon adeta şaha kalktı. Gözlerindeki o ifade, Tarantino filmlerinde kesilen bir koldan fışkıran kanlardan daha vahşiydi.

Sonunda aklımda tek bir cümle beliriyordu: “eğer şeytan varsa böyle olmalıydı”

İşte böyle tanıştım Pacino’yla, öyle başladı ebedi hayranlığım.

Sonra sırasıyla o muhteşem filmler izlendi birbiri ardına. Godfather trilogy, Scarface, Dog Day Afternoon ve daha niceleri…
Evet artık benim için gelmiş geçmiş en iyisi oydu. Hatta “Devils Advocate”in etkisinden kurtulmuştum; şeytan filan değil aktörlerin tanrısıydı gözümde…

Pacino’nun en fazla karşılaştırıldığı isim şüphesiz Robert De Niro’dur. İtalyan asıllı olmaları aynı dönemde parlamaları, Godfather’ın ikisinin kariyerinde de çok önemli yer tutması bu karşılaştırmaları haklı çıkaran argümanlardır.

Ancak çok temel bir farkları vardır; Pacino daha seçicidir ve daha az filmde rol almıştır. De Niro ise özellikle son dönemde neredeyse gelen her teklifi kabul etmektedir. Bu da amiyane tabirle biz hayranlarının gözünde karizmasını çizmektedir.

İşte o karizmayı Pacino da son zamanlarda çizdirmeye başladı. Önce “The Son of No One” ardından “Jack and Jill”, hatta ikincisi için Adam Sandler’ın onu ilaçla filan kandırdığını düşünüyorum.
The Son of No One’ı  (isme gel) izledim, Jack and Jill’i ise henüz izleyemedim, ancak hakkındaki bütün eleştirileri okudum diyebilirim.

İlkine klasik bir polisiye filmi filan deyip geçemezsiniz, tam bir rezalet. Başrolde Channing Tatum gibi olmamış, zorlama bir oyuncu, kadronun geri kalanının iyi olması ise filmi kurtarmaya yetmemiş. Pacino’nun bu filmde neden oynadığını anlamak gerçekten mümkün değil.


Tabi bu eleştirileri yaparken “Merchant of Venice” ile tiyatroda devleşmesini ve kalburüstü HBO işlerinde rol almasını ise mutlulukla karşıladığımı belirteyim. Hatta hep öylelerini istediğimdendir bu yazıyı yazma nedenim.
Ancak şu da var, eğer hiçbir projede rol almayacaksa, bu kötülere de razıyız tabi ki…

NOT: Scorsese’nin çekeceği “The Irishman”in de bir an önce açıklanıp, çekimlere başlanmasını merakla bekliyoruz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder