3 Mayıs 2009 Pazar

Şirket

— Sabah kalkmam gereken saat…


— Akşam eve gitmem gereken saat…


— Gece yatmam gereken saat…


— Dinlenmem gereken zaman…


— Tatile gitmem gereken zaman…


— Tatilimin ne kadar süreceği… Vs. vs. vs.



Örnekleri daha da uzatabilirim, ama yeter… Peki, neden mi çıldırdım?


Benim ve dünyada milyonlarca insanın hayatının önemli bir bölümü nerede geçiyor?

“İşte” ya da diğer bir ifadeyle şirkette…



İnsanoğlunun en değerli hazinesi bunu tartışmam bile “zaman”dır. Peki, dünyada milyonlarca insan, en değerli hazinesini nasıl kullanıyor. Özgürce mi? Canlarının istediği şekilde mi? İki soruya da maalesef hayır…


Yani milyonlarca insanın zamanlarını özgürce kullanma özgürlükleri bile yok. Peki, bu insanların zamanını kim planlıyor? Ya da bu insanlar zamanlarını kime göre planlıyor?

Bu iki sorunun cevabı ise; “şirket”…


Peki, buna özgürlük diyebilir miyiz? Kesinlikle hayır.

Peki, kölelik midir bu? Bunun cevabını da size bırakıyorum…


Bir de işin başka bir boyutuna bakalım. Hadi her şeye eyvallah diyelim, bu harcanan zamanın ya da emeğin karşılığı alınıyor mu? Ben yazmıyorum (yazmaya utandım) açın bakın ne kadarmış “asgari ücret”, ya kuşa çevrilmiş sosyal haklar…


Sanmayın ki sadece bizde böyle, birkaç kaymak ülke dışında maalesef dünya bu vaziyette…



Özgürlükler, demokrasi, insan hakları vs. bu günlerin en moda kavramları, hemen herkes bu kavramlardan dem vuruyor. Yalan değil hepimiz de destekliyoruz…

Ama insanların şirketlerin vücudunda adeta birer hücre görevi gördüğü bir dünyada bunlardan ne kadar bahsedebiliriz. Bu boğucu ortamda insanlık için ya da dünya kültür mirası adına ne yapılabilir?



Şirketin istediği kadar çalış, şirketin istediği şeyi istediği kadar üret… Peki, böyle olunca ne oluyor. Picasso’lar yetişiyor mu? Ya da Dede Efendiler? Yetişmiyor, yetişmez de… Sanatçı diye ortada gezenlere bir bakın ne dediğimi anlarsınız…

Dünyada belli bir iki ülke üretiyor geliştiriyor ya diğerleri ya biz?