Baştan olayı doğu tanımlayalım. Dün gece Selçuk’u oyuna Abdullah hoca değil taraftar soktu.
Tribünlerin defalarca yeri göğü “Selçuk Selçuk” diye
inletmesi, sonunda etkili oldu. Abdullah Avcı, inadından vazgeçmek zorunda
kaldı. Selçuk da oyunda yer aldığı kısa zaman diliminde kalitesini hemen
konuşturdu. Üzerindeki baskının altında kalmadı. Golünü de atarak hem hocasına
en güzel cevabı verdi hem de tribünlere güzel bir teşekkür etmiş oldu.
Stat Şükrü Saraçoğlu’ydu, yani Fenerbahçe’nin stadı. Her
renkten taraftar tribünlerde vardı ancak çoğunluk Kadıköy’dendi. İsmi defalarca
zikredilen ise Galatasaray’ın futbolcusuydu. Buna şaşırdık ama bir o kadarda
sevindik. Hep özlem duyduğumuz bir şey olmuştu. Bir Milli takım maçında
taraftarlar biraz olsun takımlarını bir kenara bırakmış ve bir Türk futbolcusu
için tempo tutmuşlardı.
Oysa biz neler hatırlıyoruz…
Volkan Demirel’e TT Arena’da yapılanlar daha dün gibi
aklımızda. Onun üzerine kopan fırtınalar, çıkan tartışmalar da hatırımızda.
İşte nasıl olduysa Abdullah Avcı bilmeden, Selçuk İnan
farkında olmadan Türk futbolseverleri birleştirdi. Futbolseverler “Selçuk”
isminde bütünleşti. Milli takım ruhu yeniden ateşlendi.
Birçoğumuz kısa bir süre Zokora olmuştuk, bu kez hepimiz
Selçuk olduk.
***
Selçuk, İspanyollar için Xavi neyse İngilizler için Lampard
ne idiyse bizim için de bugün odur.
Bu konuya ilişkin tek bir dileğim var: “Abdullah hocanın
Selçuk’la ilgili düşünceleri neyse onları derhal değiştirmesidir”. Bir “Ersun Yanal-Hakan Şükür” açmazına daha
inanın gücümüz yok.
***
Maça geldiğimizde ise, karşımızdaki rakip muhallebi gibiydi.
Türk milli takımı, ne yapmaya çalıştığını bilen, hücum
zenginliği olan ve hocanın direktiflerini yapmaya çalışan bir görüntü
sergiledi. Eksikler de fark edildi. Özellikle
defans hattında iki tecrübesiz oyuncuyla olmayacağı açık seçik gözlendi.
“Ama rakip zayıftı” diyerek galibiyeti küçümsemeye gerek
yok. Çünkü büyük takım olmak, diğer büyükleri yenmekten çok küçüklere puan
kaybetmemekten geçer.