8 Aralık 2011 Perşembe

Cesaret Kazandı



Bir gazetenin spor müdürü olsam atacağım manşet, yukarıdaki başlıktan farklı olmazdı. Çünkü Fatih Terim, daha oyun başlamadan kağıt üzerinde kazandı.

Havası farklı olur ya derbilerin, işte iki hoca çok farklı havalardaydı. Terim, cesaretinin ödülünü alırken, Aykut Kocaman korkak oyunun cezasını çekti.




Fenerbahçe

Oysa geçen hafta rakip Ankaragücü de olsa Fenerbahçe hiç de fena oynamamıştı. Bu maç da böyle oynayacağını kimse beklemiyordu. Bence hezimetin en büyük sorumlusu çıkardığı yanlış kadro ve korkak stratejisiyle Aykut hocadır. Hele önceki maç 2 güzel gol atan formda bir oyuncunuzu kenarda tutmanıza hiçbir kitapta bir açıklama bulamazsınız.

Bienvenu’nun mevkisiyle oynanacağı, Alex’in santraforda deneneceği maç Galatasaray derbisi değildir. Fenerbahçe adına söylenecek daha çok şey var ama zaten herkes her şeyi gördü. Bütün Fenerbahçelilerin unutmak isteyeceği bir akşam oldu.

Galatasaray

Sarı kırmızılılar ise bize o UEFA kupasını aldıkları günlerden yani yaptıkları en güzel besteden, bir kuple sundu. Zaten Fatih hoca da maçtan sonra aynen şunu söyledi:

“Ben sadece bir söz verdim. Her Galatasaraylının gurur duyacağı bir takım yapmaya çalışacağız dedim. Bugün ondan bir pasaj gördüler.”

Derbiye özel bir Galatasaray mı izledik, yoksa bu futbolu daha ileri taşıyabilirler mi? Bilemiyorum. Ancak Fatih hoca o eski şaşalı günleri hatırlatan bir takım oluşturmaya ant içmiş görünüyor.

Galatasaray takım olarak iyiydi ama ben iki oyuncudan ayrıca bahsetmek istiyorum. Biri Johan Elmander diğeri ise Emre Çolak.

Elmander’i şahsen tanıyanlar onun her şeyden önce iyi bir insan olduğunu söylüyor. Oyun karakteri olarak da harika bir futbolcu. Ne hakemle uğraşıyor, ne yalandan kendini ikide bir yere atıyor. Sadece işini yapıyor ve iyi de yapıyor. Çapraz koşuları ve şut tercihleri ile Galatasaray’ın uzun zamandır aradığı forvet.

Emre Çolak’a gelince, belki de gecenin en güzel olayı oydu. Böylesine stres düzeyi yüksek bir maçta o formayı başarıyla terletmek, gelecek adına çok önemliydi. Ne yalan söyleyeyim onun adını kadroda gördüğümde herkes gibi ben de şaşırdım. Hatta yanlış olduğunu düşündüm. Ama o hepimizi şaşırttı ve hocasını haklı çıkardı. Helal olsun o’na güvenen hocaya ve helal olsun hocasının yüzünü kara çıkarmayana.

Ha bir de son yılların en centilmen derbisi oldu, centilmenliği özlemişiz…



7 Aralık 2011 Çarşamba

Defansın Arkasına Burak’ın Önüne




Bazen en kestirme diye bildiğiniz yollar sizi gitmek istediğiniz yere ulaştırmayabilir. O zaman yapmanız gereken yolunuzu değiştirmektir ya da kendinize alternatif yollar bulmaktır. İşte Şenol hocanın (Güneş)  son günlerde yaptığının da bu olduğunu düşünüyorum.

Trabzonspor’un son iki sezondaki başarısında en büyük pay hangi futbolcuya ait? Diye sorsalar, sanıyorum hep bir ağızdan “Burak Yılmaz” cevabını veririz.

Ancak bana kalırsa bu büyük ölçüde futbolcunun özelliklerinden çok, takımın sistemine bağlı bir durumdu. Ayağına topu alan yanındaki arkadaşından önce Burak’ı görüyordu. Sürekli rakip defansın arkasına, Burak’ın önüne atılan toplarla gol aranıyordu. Yani neredeyse Trabzonspor’un gol stratejisi sadece Burak’tan ibaret hale gelmişti.

Tabi hal böyle olunca hemen “nereye kadar?” diye sormak gerekiyor. Aynı soruyu Şenol hoca da sormuş olacak ki, Trabzonspor’da işler yavaş yavaş değişmeye başladı. Rakip ceza sahası önünde daha fazla çoğalan ve Burak dışında farklı varyasyonlar deneyen bir yapıya kavuşuyor Karadeniz fırtınası. Tabi her değişim sancılı olduğu gibi bu da öyle. Hemen geçtiğimiz İnter ve Beşiktaş maçlarını hatırlarsak, sahada iyi oynayan fakat sonuca gitmekte zorlanan bir ekip görüntüsü vardı. Bordo mavililerin bu gol kısırlığını kısa sürede aşacağını düşünüyorum.

Tabi bu değişimin en büyük handikapı ise gol yükünü tek başına sırtlayan Burak Yılmaz’ın durması oldu. Yıldız futbolcu 5 haftadır suskun. Burak Yılmaz için en büyük temennim ise gol orucunu bozacağı maçın Lille maçı olması.

Şimdi bana şunu sorabilirsiniz: peki kardeşim tek gol stratejisi Burak’tı da bu takım nasıl böyle başarılı oldu?
Haklı bir soru olur, ama şunu söyleyelim burada yaptığımız ofansif anlamda bir değerlendirmedir. Spesifik bir noktaya dikkat çekmektir. Yoksa Trabzonspor’un Şenol Güneş’le birlikte “takım” hüviyetine kavuşması ve özellikle takım savunmasını çok iyi yapması altı çizilmesi gereken önemli konulardır. Artık onları da başka bir yazıya bırakalım.

Son söz

Futbolumuzun üzerine “şike” gölgesinin karabasan gibi çöktüğü şu günlerde özellikle Avrupa’da zaferlere ihtiyacımız çok fazla. Geçtiğimiz hafta Beşiktaş’la güldük, şimdi sıra Trabzon’da. İnşallah Fransa’dan turlayıp dönecekler.